Resimler biliyorum.
Gerçeğin gölgesinde hayalin bir şemsiye,
Güneş yakmıyor, rengim solmuyor.
Seninle gezdik hep bu güneşte,
Lekeler kapanmıyor.
Gözlerini kısma,
Yaşarsın,
Beni kaybettiğin gündeki gibi.
Gitmek. Bir hançeri inceltip
Okyanusa daldırmak isteği
Ya da düşebilmek atlasların
Dışına ki ey kalbim
Yalnızsın bu yolculukta da
Gitmek. O kaos duygusu, aklın
Sarsıntılarla yorgun düşüşü
Bilincin kamaşması belki de.
Rehin bırakılacak bir şey yok
Unuttuklarından başka.
Gitmek. Bir büyü gibi saran
Ağrılar yumağı, kışkırtılmış
Düşlerdir ki sen şimdi
Esirgeme kendini kalbim
Kederin o derin yalnızlığından
Ahmet TELLİ
Kalemimden kan damlatan gitmeler... Ve uzun uzun şevişmeler yaşlanmış yalnızlığın yatağında. Karizmatik bir bakış gecenin zifrinde. İçinde kaybolunulan bir girdab yatağıymış meğer. Sen gittin ama sözlerin burada hala. Şimşekten sonra gelen gök gürültüsü gibi...Yengeçvari bir takip 'Hep yanındayım' dercesine ama aynı zamanda yakalayamayan sözleri. Gittin ve sadece bir adın kaldı geride şairin de dediği gibi:
Bir adın kalmalı geriye
Bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
Aynaların ardında sır
Yalnızlığın peşinde kuvvet
Evet nihayet
Bir adın kalmalı geriye
Bir de o kahreden gurbet...
Gözlerimdeki mahreç ve son kalan görüntü; el sallayışın...
Ayrıca özenerek baktığım 1950'lerde bir kitap, Alexander Barrantay tarafından yazılmış, adı "Lieben aber wie?" 'Öpmek' deyince, kadının elini öpmeyi anlayan, dudaktan öpmeyi 'Evlilik öpücüğü' türünden "resmi" laflarla ifade eden hoş bir kitap... Gözünden sürme çaldırmak istemeyen insanlara duyrulur...