29 Ocak 2011 Cumartesi

Seni söylüyorum fıstıki makamla...

Zaman yanında su gibi akmasın artık,
Seni fıstıki makamla söylüyorum.
Ağır ağır acelesiz geç ömrümden;
Hatta kal, gitme!
Seni fıstıki makamla söylüyorum.
Yeni bestem değilsin, sadece yeni söyledim
Hoşçakal diyemedim,
Seni fıstiki makamla söylüyorum.
Gözlerini de özledim
Onlar da gitmesinler
Seni fıstiki makamla söylüyorum.
Son kez çalarken sen,
Ve ben söylerken bu makamla
Uğurlanacaksın göz yaşlarıyla.
Seni fıstıki makamla söylerdim...

Hayatımızdaki DENKTAŞ'a sözler...

Canım yerine geldi.Gül dalından odun, beslemeden kadın olmaz...Herkes kendisinden beklenecek görevleri yapabilecek niteliklere sahip olmalıdır.Beni içinde bulunduğum çaparız durumlardan kurtarabilecek niteliğe sahip olduğunu düşündüm.
''Minyatür bir kalbe sığar mı benim
denizleri tutuşturan gözlerim?'' (
Nurullah Genç) Gözlerim sana farklı bakıyor. Bunu ben değil sen hissedeceksin tabiki...Her insanın sırları vardır, onları gözlerimden öğreneceksin. Bir cinayeti aydınlatan gözler...Kurban'ın öldürülürken baktığı Katil'in yüzünün gözbebeklerde kalan görüntüleri...O görüntüyü nasıl çıkarıyorlarsa aydınlığa, sen de o sırları ordan göreceksin. Bakarken de kendin olacaksın siyahlarında aynı zamanda. Bütünleşeceksin belki de sırrım olacaksın o andan sonra. Minyatür bir kalbe sığmadığını da öğreneceksin böylece...
''Sevgili takar beni oltasına,
atar karaya balık gibi.''
(Mevlana Celaleddin Rumi)  Beni oltasına takıp karaya atmasından korktuğum sevgili... Bunu bana yaşatmanı hiç istemem çünkü ben oltadayken bile ölürüm... Böyle bir girişimde bulunduğun an ölürüm...Bunu düşündüğün an ölürüm...Yaşayamam...

25 Ocak 2011 Salı

Ankara - İzmir Arası Konuştuk

O gece Ankara'da seninle buluştuğumuz akşam mezarını ziyaret etmeye gittiğim birisi gibi geldin bana... Kesinlikle seni içimde öldürdüğüm anlamını falan çıkarma. Karanlıktı, sanırım ondan. Seninle hep karanlıklarda buluşuyoruz farkettin mi? Sadece bir öğlen birlikte denize girmiştik orda vardı güneş... Neyse ne diyordum karanlıktı,  görme duyumu tam anlamıyla kullandığım söylenemez. Bir de şu var mezarda olan birisiyle etkileşimde bulunamazsın, ben sana dokundum bile.. Ne farkeder ben izmir'e dönünce de birer mezar oluyorz...Dokunamadığımız...
   Meyhaneci gibiyim, meyhaneciler, adet gereği kaçıp gitmeyip ertesi akşam yine gelmeleri için sazendelerin sazlarını rehin tutarlar.. Ben iyi bir meyhaneci olamadım senin sazına el koyamayıp, her yeni gece benim olsun diyemedim..
   Musikiden bu kadar bahsetmişken; çargah bir oyun havası çalan yada bu makamda dünyevi bir beste bağlayan kişi çarpılırmış, uğursuzluk gelirmiş derler... Çünkü Hz. peygamberimiz kur'an'ı bu makamda okurmuş... Biz hangi gece bu besteyi bu makamda yaptık bilmiyorum ama uğursuzluk hissediyorum... 

24 Ocak 2011 Pazartesi

Unutma ilk beyaz saç şans göstergesidir ve asla koparılmaz... ''Benimle Ömür Boyu Kal'' diyebilme şansı'dır belki de...

Yalnızlıklara uyandım yine bugün... Tüm mağrur ve acıklı bakışlarımla baktım tavana. Gün yine doğmuştu bana sormadan. Halbuki istememiştim ondan doğmasını. İstememiştim bir kez daha sensiz uyanmayı.İstemezdim,isteyemezdim... Kalkmak,uyanmak,yaşamak zorundaydım sensiz de olsa.Çünkü biliyordum senle uyanacağım günün de geleceğini. Geçmiş aynanın karşısına yüzümü yıkarken birşey farkettim: bir beyazzzz ;tek bir beyazzz; o masumiyetiyle , o farklılığıyla bir beyaz tel saç orda, oracıkta duruyordu dimdik ayakta gururlu. O an anladım artık geciktiğini, sensiz geçen zamanımın heba olduğunu,yalnız yaşlandığımı...






Yukarıdaki yazı arkadaşım Cem Yılmaz'a aittir. Kendisi bir sabah kendisiyle bunları konuşmuş. Ben de 'Neden böyle konuştun?' diye sormadım...





CAN EMNİYETİNİZ İÇİN GEMİ YANAŞMADAN BAŞÜSTÜ'NE ÇIKMAK YASAKTIR!

Bugün vapura bindim, İzmir Karşıyaka iskelesi'nden Pasaport'a gidecektim. Gemide 'BAŞÜSTÜ' denen yer tam ucuymuş hani şu zincirlenerek seyir esnasında yolcuların TITANIC pozisyonunda gerilmesini engelleyen... Buraya asılan uyarı tabelasındaki yazıyı yeni farketmiş olmam da ilginç tabi.Bunun üzerine düşünmüş olmam da. Biz bu tabelayı yaşam kuralı edinmeliyiz bence... Bize yanaşmayan gemilerdeki yolcuları yani hayatımıza girmiş olan fakat uzaklaşmayı tercih eden insanları BAŞÜSTÜ'ne çıkarmamalıyız. Neden mi? Kendi can güvenliğimiz için tabiki... Terkedilmeyen var mı?Terkedildikten sonra hayatını terketmeyen? Kendine dünyayı zindan etmeyen? Yemeden içmeden kesilmeyen? Kaptan'ın bu yazıyı bunu düşünerek asmadığını biliyorum.Fakat kendi can güvenliğiniz için size yanaşmayan insanları başüstünüze çıkarmayın...Bu bir yasaktır, aşk yasakları sever ne yazık ki bunu da biliyorum...

15 Ocak 2011 Cumartesi

Zekeriya sofrası'na davet

Hiç kimse bir aşkı
Onarmaya kalkmasın
Kaybedilmeye değer
En güzel anında bitirilmişse eğer 


Ahmet Telli


başını çevirdiğin için ağladığımı görmedin hiç
bana bakıp görmediğin için
ben yokken içini çektiğin için

ayağına düşen gölgene acıdın mı hiç sen 

Louis Aragon





Geldik yüze, çıktık düze
Kasım ayından sonra gelen yüzüncü günde kışın soğuk günleri geride kalır.
Atasözü

Kasım ayında bitti herşey... Aramızdaki sevgi, saygı, dostluk... Kasım'ın kaçıydı hatırlamıyorum, ama henüz yüzüncü gün gelmedi o günü bekliyorum ben hala, soğuk günler geride kalınca ısınırız diye bir umut...Türbülansa girdik seninle savrulduk oraya buraya nereye gittiğini de göremedim...Optik kaydırma mı büyüttü bizim küçük sorunlarımızı yoksa biz mi getirdik güzel mevsimimizi bu hale?Ben yukarıdaki şiirlerde buldum seni.Gidişi özetleyen Louis'in ve Ahmet'in -şair kimliklerinden ayrılıp en önemlisi bir insan olarak birilerinin gittiğini benden başka gören bu iki insanın- şiirlerinde... Ve şimdi bir dilek tutuyorum bunun işin de bir Zekeriya sofrası kuruyorum kendime kırk çeşit yiyecekle... Belki bilirsin, belki bilmezsin, belki de bana çok bilmiş dersin yine Zekeriya sofrası: bir dileğin gerçekleşmesi için kırk çeşit yiyecekle hazırlanan sofradır.Bana yazımı getir bu mevsimde çeşit çeşit yiyecek bulamıyorum...

13 Ocak 2011 Perşembe

unutulmuş bir doğum günü kutlaması...

Brnlopnononi,PRMT rds... bunlar İzmir'deki Samet'lerin ölüm nedenlerinden iki tanesi... Benim genç arkadaşımın ölüm nedeni ise nefes yetmezliği... Nefes yetmezliğine sebep olan akciğer kanseri... Bugün herşeyi ne kadar çok abarttığımı anladım...Sıradan bir gribal enfeksiyon geçiriyorum...Bu esnada uyukladığım yataktan bir doğum günü alarmıyla kalktım... Bugün benim her çabaya rağmen kaybettiğim arkadaşımın doğum günü...Mesaj kutumda sıksık okuduğum mesajlarına baktım...
'2009'da yapmak isteyip de yapamadığın veya olmasını çok isteyip olmayan şeylerin 2010'da gerçekleşmesi dileğiyle,çok kötüyüm bu aralar yataktan kalkmaya halim yok... Rüyamda papatya tacı takarken gördüm seni piknikteydik küçüklüğümüzdeki gibi... Ben iyileşirsem yaparım sana 2010'da... Görüşmek üzere,hoşçakal...' işte budur dedim kalk yataktan ciğerlerinden kara kara sular akan çocukluk arkadaşın sana bunları yazabiliyor, ne kadar olumlu bakıyor hayata... Geçen sene kaybettik onu 2011'i göremedi... Benim yapmak isteyip yapamadığım, görmek isteyip sadece rüyamda görebildiğim insanlar (zamanında ayrılmamaya and içtiğimiz) var... Odasına papatya götürdüm, ona bile izin vermediler nefes almasını engeller diye... Şimdi bu yazıyı okuyan birçok kişi o papatyaları doya doya koklayabilirler...Bunu bile düşünmek çok güzel şey...Sevdiklerinize taç yapabilmek...Arkadan helalleşmek değildi istediğim ölümüne gittiğimde herkesin eline para tutuşturdular, hakkını ödediler sözde... Ben yarın 1 demet papatyayla mezarına gitsem ne mutlu olurum... Gecikmiş bir doğum günü hediyesi....Karanlık ama zamanında beni çok aydınlatan birine... Ben şuan hayatta olan bazı canlılara gidemezken bu dünyaya veda ederken bile açık kapı bırakmak ne güzel birilerine...