14 Aralık 2010 Salı

Annelerimiz tüm sevgileriyle, sütlerini bizimle paylaşmasalardı,emmeseydik onları nereden bilebilirdik bu içgüdüsel yakınlaşmayı... Dudaklarımız ilk annelerimizin memelerinde çatlamasaydı, nasıl öpüşebilirdik böyle nemli... 
Bebeğin emmeyi reddediyormuş gibi yaptığı bazı durumlar da vardır.
Hayır” dermiş gibi başını sallıyorsa

Dikkatini başka yönlere doğru kaydırıyorsa bebeğiniz aslında emmeyi istiyor fakat biraz daha ilgilenmenizi bekliyordur. Onunla sakin bir ses tonuyla konuşun ve emmeye ikna edin... İşte sevgi de bebek gibi büyür... Dikkati başka yöne kaydığında sadece biraz ilgi gerekir...Ve hızlı büyür...

11 Aralık 2010 Cumartesi

...
Susuzdum; çöl kalbimin 
En ağrıyan yanındaydı o akşam 
...

Nurullah Genç 




Hava dondurucu soğuk da olsa bazen farkedemez insan soğuğu, çöl kalbinin tam ortasındadır... Ya o bilerek gitmiştir oraya ya da bir gezgin bırakmıştır onu. -Bahtsız Bedevi- şanssız mıdır aslında? Çöller mi kavurmalı insanın kalbini? En iyi ihtimal bu mu? "Ağrı, vücudun herhangi bir yerinden kaynaklanan, organik bir nedene bağlı olan veya olmayan insanın geçmişteki tüm deneyimlerini kapsayan, hoş olmayan bir duyudur" der bir tanım geçmiş deneyimlerim mi ağrıtıyor kalbimi ve çölün ortasına dönüştürmüştür bu sulak yeri.. Kanım gitgide azalıyor... Sen kurutuyorsun damarlarımı... Buna izin vereceğimi mi sandın? Bundan sonra sen sar çöldeki kaktüsleri sana depoladıkları sudan bir damla versinler diye... Ben zannettiğin kaktüs değilim sarıldığında canını yakan..

27 Ekim 2010 Çarşamba

tütün ve güneş...

Gözlerin   güneş, sesin tütün tadındaydı,
Senin soluğunu içime çekmek için sigara yakmak isterdim...
Öyle bir dönümdü ki ağzın;
Çektiğim her nefeste gözlerinin de tadını alıyordum
Çünkü tütünü kurutan onlardı.
Benim 'SEN' dediğim dünyamda iki güneşim vardı;
Senin gözlerin...
Tütün kırma zamanı geldiğinde, alacakaranlıkta gelebilir miyim?
Hasattan sonra gözlerinde kurutabilir miyim olgunlaşan yaprakları?
 
Tütün tohumları da çok küçüktür,
Tıpkı senin gözlerin gibi...
Ama bir kaşık tohum iki ton tütün yaprağı verir...
Küçücük gözlerinin bende çoğalttığı duygular gibi...
 

Son günlerim...

Düş döşeginde gördüğüm kabuslar,
Bu aşkın neresinden dönersem kardayım.
Karın altından buzlu sular gibi akıyor yıllar,
Biliyorum, henüz çok başındayım.

Aşıkları  sevmiyor  zaten yıldızlar,
Ben  sana daha yakındayım.
Hemen gitmeliyim bu sonbahar,
Yoksa  kurumuş bir yaprağım,  son günlerimde  dalındayım…

Çargah...

Çargah makamında yapılan dünyevi beste yada çalınan oyun havası uğursuzluğa yol açar; çünkü peygamber kur'an'ı bu makamda okumuş derler... Seninle çargah makamında dünyevi bir beste yapmış gibiyiz.... Uğursuzluk çöktü..Meyhaneci gibiyim... Sazendelerin sazlarını, ertesi gece gelmelerini garantilemek için rehin tuttan bir meyhaneci... Gitmeni istemiyorum; ama sanki biraz da musikinden memnun değilim bu aralar...İstekli çalmıyorsun gibi... Yine de sazını rehin tutmaya çalışıyorum... Her gece bende kalacak mı? diye düşünerek... 

yasemin çiçeği...

Bir yasemin çiçeği... Sulandıktan sonra koku verir. Rüzgar olmayan; korunaklı ve güneşli olan hava koşullarını sever... 
Yasemin çiçeğin için hiçbir şey net değil... Ne tam siyah, ne tam beyaz... Besbelli gri, sisli bir hava; hani önünde ne var kestiremezsin ya... Gri ortada kalmışların rengidir , siyaha daha yakındır, karamsardır. Sis beyazdır ama gece griye döner bunun tek suçlusu bana göre siyahtır... 
Şimdi sen de siyahlarımla birliktesin, beyazlarım ise siyahlarımı daha da belirginleştiren bir ışık rolünde sadece... Suçlamaların hep bana yönelik, sen yasemini sulamaktansa onu cezalandırıyorsun yani. Kısacası son günlerde güneşsiz gri bir havaya, korunaksız rüzgarlara teslim edilmiş hissediyorum. Hepsi bu..