16 Ağustos 2012 Perşembe

UNUTMA BENİ DOLMASI


‘Çobanın yağı çok olursa çarığına sürer.’ misali asla cimrilik yapmayan bir aşçıbaşı gibi bonkördür aşk, cimriliği sevmez. En güzel mektupları sever, reddiyelere cevap vermek istemez. Gemi kamarasını aydınlatan bir ispiralya gibi de aydınlıktır, karanlığa tahammül edemez. Kuburluğu vardır, ama birisini öldürmek istediğinde kuburluğun içinde silahı olmadığını fark eder; AŞK, asla öldürmez. Dantel ağacına bağlanan bir dilek gibi umudu gizler, umutsuzluğa yüz vermez. Bir köşkerin tamir ettiği ayakkabı gibi yoğun emekle onarılır, kolaylığa yabancıdır.
Bilim ile mistisizmin kesişebileceğini söyleyen sıra dışı seslerden bir bilim adamı olan Ramachandran, kaybettiği kolunun kaşındığını zanneden bir hastanın yanında şayet sağlam bir kişi kendi elini usulca kaşırsa, o hastanın kaşıntısı hafifliyor, geçiyor diyor. Birbirimizi bu kadar etkilerken, araya sevmek kelimesi girince, sancak gemisinde bulunan komutanın bir önemi yok; tüm gemiler sancak, tüm gemilerdeki askerler birer komutan.
Eskiden bayramın gelmesini sabırsızlıkla bekleyenlerin başında bir de meyhaneciler geliyordu. Çünkü cumhuriyetin ilanından önce, bütün meyhaneler arife günü akşamı kapatılır, bayramın birinci günü akşamı açılırdı. Büyük gedikli meyhanelerin sahipleri, bayram sabahı devamlı müşterilerinin evlerine, mevsimine göre son derece titizlikle hazırlanmış bir koca tabak dolusu midye veya uskumru dolması gönderirlerdi. Bu dolmaya ‘unutma beni dolması’ denirdi.
Sen, ramazanda meyhaneni gerekirse kapatma, kapatırsan da bayram sabahı SADECE ve SADECE bana unutma beni dolması göndermeyi sakın ama sakın unutma :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder